Wednesday, September 4, 2013

İphone ile Sualtı Fotoğraf ve Video Çekim Teknikleri – II













Cep telefonlarının kamera özelliklerini kullanarak sualtı çekim yapılmasına ilişkin ilk yazımda, özetle malzemelerden ve bunları kullanım şekillerinden, suda davranışlarımızdan ve malzemelerimizin güvenliğinden bahsetmiş ve suya giriş aşamasına kadar gelmiştik. Bu yazımızda ise cep telefonlarımızı su altına hazırlama, ışığın kullanımı, fotoğraf/video çekim tekniklerini anlatacağız.


Öncelikle cep telefonumuzdaki ayarlarımızı, karada iken yapmamızda fayda vardır. Bu ayarlar parlaklık/kontrast ile otomatik kilit ayarlarıdır.


Parlaklık/Kontrast Ayarı: Bu ayar, cep telefonumuzun “Ayarlar” menüsünün altında “Parlaklık ve Duvar Kağıdı” başlığıdır. Bu başlığa tıklandıktan sonra pil tasarrufu için seçilmiş olan otomatik parlaklık ayarını devre dışı (off) bırakıyoruz. Ve bir üst sırada bulunan az parlaklıktan çok parlaklığa giden çubuğu en sağa çekiyoruz. Yani makinemiz görüntüsü en parlak şekile getiriyoruz. Neden? Su altıda ışık kırılmakta ve karada gördüğümüz parlaklık suda çok daha az hissedilmektedir. Makinemizin parlaklığını sonsuza getirerek  sualtında makineden yansıyan görüntüyü görünür kılıyoruz.


 Otomatik Kilit Ayarı: Bu ayar da bir önceki parlaklık ayarı gibi telefonlarda pil ömrünün uzatılması için konulmuş bir ayardır. Otomatik kilit ayarı, “Ayarlar” menüsü içinde “Genel” başlığı altında bulunan “Otomatik Kilit” seçeneğidir. Bu seçeneğe tıklıyoruz. Ve çıkan listeden Asla olanını seçiyoruz. Böylece cep telefonumuz açık kaldığı sürece kendini koruma moduna almayacağı gibi Kamera ekranımız da sürekli aktif halde bulunacaktır. Bu ayarlardan çıkıp, “Kamera” seçeğini tıklayıp, makineyi kamera modunda aktif halde bulunduruyoruz.


Ayarlarımızı yaptıktan sonra, cep telefonumuzu sualtı kabına yerleştiriyoruz. Su geçirmesine engel olan  lastikleri silikonlayıp sualtı kabının kapağını kapatıyoruz. Kabın düğmenlerinin cep telefonunun fotoğraf makinası/video çekimi özelliklerini çalıştırıp çalıştırmadığını kortrol ediyoruz. Bunları tamamladıktan sonra bir önceki blog yazımızda anlattığımız sırayı takip ederek suya giriyoruz (maskenin hazırlığı, tişörtün giyimi, ağırlık kemerinin bağlanması, sualtı ve şamandıranın ele tutturulması/ oturtulması, paletlerin giyimi ve yüzümüz karaya bakacak şekilde suya girilmesi vs).


Artık çekim yapmaya geçebiliriz. Çekim yaparken destek ve stabilizasyon, ışık kaynağı ve yönü bilgilerinin önemli olduğunu hatırlatmak isterim.


Destek ve Stabilizasyon: Suya girdikten sonra yüzerliğimizi kontrol etmeliyiz (bir önceki blogda ayrıntılı anlatılıyor), yüzerliliğimiz tamam, ekipmanlarımız da yerli yerinde ise artık suda yavaşça süzülebiliriz. Suda süzülüp, makinamız ışığı arkadan  alırken (güneş sırtımızda) makinamızın görüntü ekranının parlaklığını ve görüntüsünü kontrol etmeliyiz.  


Eğer koruma kabınız (housing) SLR makineler (Single Lens Reflect, yani lensi değişebilen makine) için üretilmişlerden değil ise üzerindeki kontrol düğmesi sayısı oldukça sınırlı olacaktır. Bunlar fotoğraf/video çekim düğmesi, fotoğraftan videoya, videodan fotoğrafa geçiş düğmesi, belki ilave olarak çektiklerinizi izleyebilme, yani geri alım düğmesidir. Suya girdiğinizde, sınırlı sayıdaki bu düğmenlerin dahi kullanımının o kadar da rahat olmadığına şahit olacaksız. Dolayısıyla pratik şart.


Karada fotoğraf çekerken, eğer ışık az ise bir yere dayanarak veya makineyi sabit bir yere bırakarak ya da tripod/monopod destekli olarak fotoğraf çekeriz. Suda ise destek alabileceğiz alanlar sınırlıdır zira suyun kaldırma kuvveti desteğe dayanmanızı imkansız kılar ve kıyıya yakın çekim yapıyorsanız su akıntıları ve dalgalar sizin sabit kalmanızı engeller. Bir de siz suda rahat bir yüzerliğe sahip değilseniz işiniz hepten zordur. Yüzerlik için kurşun ağırlıklar size destek olabilir, kurşun ağırlıkların kemere eşit dağıtılmasının önemli olduğunu hatırlatmak isterim (ben 4 kg ağırlıkla daldığımda ikisini öne ikisini de sırtıma gelecek şekilde dağıtırım).


Suya dalarken genelde ciğerlerimizin kapasitesini zorlar ve biraz daha fazla nefes almaya çalışırız. Bu dalış için olumsuz bir durumdur, zira aldığın hava sizin hacminizi dolayısıyla batışını zorlaştırır. Bunun yerine nefes aldıktan sonra dalarken aldığınız nefesin üçte birini yavaş yavaş suda boşaltın, merak etmeyin nefessiz kalmazsınız, hatta tam kapasite aldığınız nefesten daha fazla suda kaldığınıza şahit olacaksınız.



Işık Kaynağı, Yönü: Fotoğraf ışık olmadan yapılamayan bir tekniktir. Dolayısıyla karada olduğu gibi suda da ışığa ihtiyacımız olacaktır. Dikkat etmemiz gereken nokta ışığın karada olduğundan çok daha fazla engelleme ve kırılma ile karşılaştığıdır. Fotoğraf tekniği tabiri ile, daha fazla ışık alabilmek için (poz değeri kaybının telafisi için) ya film duyarlılığını “asa/iso” artırmak ya da merceğin ışık alma kapasitesini yükseltmek yani diyaframı (f ile gösterilir) açmak gerekir. Örn. parlak bir gün ışığı altında karada 100 asa’da f: 5.6 ile çekim yapıyorsak; suda ya 200 asa veya f:4 ile çekim yapmamız anlamına gelecektir.


Suda çekimde ışık şartları zordur, yukarıda anlatıldığı şekilde bir yandan ışık şartlarını kontrol ederken diğer yandan ışığın sıcaklığı ile su ve isodan kaynaklı gren üretme kapasitesine de dikkat etmeniz gerekir.


Işığın yapısını bilmek karada çok işimize yarar ama bu bilgi denizde daha çok işimize yarar: Işık, renk ve ton farlılıklarından suyun derinliği, canlı yapısını ve yüzey şekillerini algılayabilir, çekim hazırlıklarımızı bu bilgilere göre yapabiliriz. Bu noktada sudaki ışık koşullarına ve ışığı nelerin etkilediğine bakmamızda fayda vardır. Bunun için ışığın yapısı iki grup altında toplanabilir: renk sıcaklığı ve ışığın kırılımı/emilimi.


odakled.com.tr
Renk Sıcaklığı: Bir metal çubuğu ısıttığınızda renk kırmızıdan maviye doğru bir yolculuk yapar. Mavi renke dönüştüğünde, enerji en fazladır ve ışımanın şiddeti en fazladır. Güneşin dünyamızdaki etkisi de aynen böyledir: Gün doğumunda kızıldan, öğleye doğru beyaza maviye öğleden sonra ise maviden/beyazdan kırmızıya yolculuk olur. Nasıl ki ağırlığımızı gram ile ölçürüyorsak, ışıma şiddeti ve sıcaklığını kelvin değeri ile ölçeriz. Algılayabildiğimiz kelvin değerlerinin (K ile gösterilir) 1000K ile 10.000K arasındadır, Kelvin rakamı arttıkça maviye/beyaza, rakam azaldıkça kırmızıya yaklaşırız. Örneğin öğleye doğru güneş yaklaşık 5000 Kelvin; sabah ve akşam saatlerindeyse 4000 Kelvin’dir. Güneş ışığı 6000K değerindedir. Flaş ışığının rengi 5500K’dır.




Flaş sadece ışık kaynağı değil aynı zamanda renk düzeltme faktörü olarak da kullanılır. Renk sıcaklığı ve poz değerini en iyi pozometre denen aygıtlar kullarak yaparız. Tabi sualtında pozometre kullanmamızın imkanı yok, dolasıyla makinemizin verdiği poz değerlerine güvenmek durumundayız.


Işık Kırılımı ve Emilimi: Gün ışığı deniz yüzeyine üstüne düştüğünde iki şey olur, birincisi ışık, hava ve su yoğunluğu farkından dolayı kırılır. İkincisi ise ışık farklı renk boylarına göre ayrışır ve su tarafından değişik derinliklerde emilir.


www.adkld.com
Işık suya çarptığında, su molekülleri vasıtasıyla hafifçe yayılır fakat asıl olarak suyun kendi karışımında bulunan kum, tuz ve mineraller ile yayılır. Ve ışık bir parçacıktan diğer parpaçacığa enerjisi tükenene kadar sıçramaya devam eder. Güneş ışınlarının direk olarak suya girişlerini azaltır. Işığın suda yayılması görüşü sınırlar. 30 metre derinlikte gölgeler kaybolur. Mesafenin etkilenmesine ek olarak ışığın kırılması nesnelerin su altında büyük görülmesinin de sebebi budur. Genellikle bu büyüme faktörü yaklaşık %25 dir. Dalgıçların ve su altında fotoğraf/video çekenlerin şekil ve mesafenin ölçüsünde meydana gelen bu değişiklikleri dengelemeyi öğrenmeleri gerekir. Basitçe şöyle hesap edilebilir, suda gördüğünüz 75cm olarak algıladığınız uzaklık aslında 1 metredir; 10 cm uzaklık 12.5 cm’dir. Renkler bakımından kırılmaya baktığımızda, kırmızının dalga boyu daha büyük ve en çok kırılan renk olduğu görülmektedir. Mavi ve mor en kısa dalga boyuna sahiptir ve en az kırılıma sahiptir.



Bütün renklerin spektrumu (bileşimi) beyaz ışığı oluşturur. Bu renkler; kırmızı, turuncu, sarı, yeşil, mavi, çivit mavi ve mordur. Işık suya girdiğinde farklı derinliklerde, renk boylarına göre emilir. Henüz emilmeyen renk ise yansır. Örneğin mavi görünen bir nesneye baktığımızda, bu nesneden yansıyan spektrumun mavi ışığını görürüz. Bu nesnedeki diğer bütün renkler emilmiştir sadece mavi yansır. Bunun denizdeki ifadesi şudur kırmızı ışık deniz yüzeyinden kırılır kırılmaz emilir. Yani ilk kaybolan renk kırmızıdır. Yaklaşık 4.5 metreden sonra kırmızı kaybolmaya başlar. Örneğin dalgıcın kullandığı parlak kırmızı dalış tüpü bu metrelerde donuk koyu kahverengi renkte görülür. 9 metreden sonra turuncu, 18 metreden sonra sarı kaybolur. 18 metreden sonra dalgıcın sarı tüpü yeşil görünmeye başlar 30 metreden sonra tüp ve dalgıç dahil herşey mavileşir. Güneş ışığı deniz yüzeyi üstüne düştüğünde, su tarafından en kolay yansıtılan renk mavidir ve bu da denizin mavi renkte görülmesini sağlar.


Deniz suyu molekülleri aynen atmosferde olduğu gibi bu ışığın dağılımındaki kırmızı tarafındakileri emerler mor tarafındakileri yansıtırlar. Suyun rengi sadece renklerin farklı ısı boylarından değil aynı zamanda suyun sıcaklığı, derinliği, içinde yaşayan canlılar, dip tabiatı, tuz oranınında etkilenir. Güneş ışığının neredeyse yarısı suyun bir metre derinliğinde soğurulmuş olur. On metreye gelindiğinde ise ışığın sadece onda birinin bu derinliğe ulaşabildiği görülür.


Karadaki yaşam gibi denizdeki yaşam da yeşil bitkilerin fotosentez yapabilmelerine bağlıdır. Bu bitkiler su içinde bile olsalar klorofil üretirler. Klorofil de en çok kırmızı ve maviyi emerken yeşil rengi yansıtır. Bu nedenle deniz ve göllerde kıyıya yakın yerler yeşil görünür. Deniz suyunun rengi ve berraklığı ısıdan da etkilenir. Tropik su kıyılarının cam göbeği rengi, dipteki kum tabakasının sarı renginin, sıcak suyun berrak mavi rengiyle karışması sonucunda oluşur. Deniz suyu ortalama olarak bir litresinde 35 gram tuz içerir. Kutup bölgeleri ve kapalı denizlerdeki ırmak ağızlarının yakınları bir yana bırakılırsa bu oran dünya genelinde büyük bir farklılık göstermez. Buna rağmen güneş ışığına bağlı olarak buharlaşma nedeniyle sıcak denizler biraz daha tuzludurlar. Ancak bu denizlerin daha mavi görünmelerinin ana sebebi tuz oranı değil sıcak olmalarıdır. Kızıl rengi Kızıl deniz de kırmızı renkli yosunlardan alır.



Teorik bilgiye fazla boğulduk ancak bu bilgilerin çekim kalitemiz ve dalış güvenliğimizle doğrudan ilgisi vardır.



Sualtında takip ve canlılarla iletişim: Suya girdikten sonra başka bir dünyaya adım attığımız hissine kapılırız. Karaya nazaran denizde herşey farklıdır, hatta biz bile farklıyızdır. Sualtında biz yokuz da, orayı sinema ekranından izliyor gibi duyguya kapılırız. Hareketlerimiz aheste, çevremiz gizem doludur. Böyle bir ortamda aklımızdan hiç çıkarmamız gereken nokta bizim orada misafir olduğumuzdur.


Sualtında elimizden geldiğince az müdahalede bulunmamız gerekiyor. Bir yeri tutarken, palet vururken denizin dibine zarar vermemeye özen göstermeliyiz. Su altındaki ahengi bozmamalıyız ve denizin bize sundukları dışında hiçbir şeye dokunmamalıyız. Midye, salyangoz kabukları dahil. Zira midye kabukları bir ahtapodun yuvasının kamujlajı olabilir; salyangoz kabuğu boş bile olsa, kiralık ev misali yeni bir salyangozun yuvası olabilir.


Suda bir canlı gördüğümüzde, ona yavaşça yaklaşmalıyız, eğer canlı kaçıyorsa peşini bırakmalıyız. Ama tahammülü yaklaşıma izin verdiğini hissettiğimizde usul usul yaklaşmalı, güvenini kazanmalı en son çekimini yapmalıyız. Karada olduğu gibi suda da ahtopot gibi kafadan bacaklılar yuvalarını koruma, bu koruma kapsamında size şaşırtma davranışı sergileyebilirler. Bu davranışları size tahammüleri var olduğu şekilde algılamamalıyız. O balığı o canlıyı yuvasında asla rahatsız etmemeliyiz. Hele takip edip, ürkütüp hayvanı canından bezdirmemeliyiz. Özellike ahtopodlar meraklı canlılardır, dostça yaklaşırsanız size geldiğini göreceksiniz. Hatta dostça yaklaştığınızda balıkların bile sizinle iletişime geçtiğini farkedeceksiniz. Buna denizlerde hatta göllerde defalarca şahit oldum. Bu şahitliğim nedeniyledir ki zıpkınla avcılığı bile vahşi bulurum, zira sualtında balıklar dahil canlıların büyük kısmı sizden kaçmazlar.


Sualtında kompozisyon oluşturma: Sualtı, yeryüzü şekilleri, ışığın kırılması ve yansıması nedeniyle masal dünyası görüntüsündedir. Ve herşeyin görüntüsünü alma telaşına kapılırız. Ama dikkat, gördüğümüz görüntü sudaki ışık koşulları farkı ve sudaki partiküller nedeniyle ekranımızı aynı şekilde yansımaz. Yeryüzü şekillerini kapsayacak bir kompoziyon oluşturmak istiyorsak (örn. Küçük tepecikler, mağra ağızları hatta gemi tekne batıklarıyla) suyun berraklığının ve görüş mesafesinin fazla olmasına dikkat etmeliyiz. Çekeceğimiz görünütü içinde renkleri de fark edilmesini istiyorsak, çekimlerin olabildiğince sığ sularda yapılmasına gayret göstermeliyiz. Zira sualtı kompoziyonlarda flaş bile kullansak etki alanı çok dardır (en fazla 1 metre). Bu nedenledir ki 30 metrenin altında çekilmiş batık görüntülerinin hepsi mavi ve mor renktedir.



Sazlık bitki örtüsü, kayalık, tümseklik bir alanı çekmek istiyoruz. Çekmek istediğimiz ana konuyu kadrajımıza altın kurala göre (örn. çerçevenin 2/3’ne) sığdırıyoruz ve ışık (güneş) arkamızda ve konumuzu doğrudan aydınlatır şekilde çekimimizi yapıyoruz. Eğer konumuz bir balık, yumuşakça, kafadan veya eklem bacaklı vs ise ve de ışık kaynağımız da tek güneşse; yine güneşi arkamıza alıp, ama konunun ışık almasını engellemeyecek şekilde konuyla aynı göz seviyesinde veya konunun biraz altında çekimizi yapıyoruz.



Konuya daha fazla yaklaşarak makro fotoğraf çekme istiyorsak, mesafemizin 15 santimden kısa olacağı hesaba katmamız gerekiyor. Konuya fazla yaklaşırsanız (5cmden az) görüntü bulanık yani net çıkmayacaktır. 15 cmden fazla uzaklaşırsanız bu seferde detayları kaybebilirsiniz. Bunun için yeterli pratik yaparsanız bir süre sonra net makrolar çektiğiniz farkedeceksiniz. Eğer makrolarımı garantiye alayım diyorsanız bunun için hazır bir mesafe ölçer (bakaç) kullabilirsiniz (makine objekfine denk gelecek şekilde ayakları 8-10 cm boylarında plastikten 4 bacak). Sualtı makro fotoğrafları genelde yapay ışık kaynakları ile çekilir ve birden fazla ışık kaynağı kullanılır (gölgeleri yok etmek için).  



Çekim yaparken (makro dahil), konuyu tepeden çekmemeye özen gösterin (ışık sualtına doğru azalır ve arka plan ile konunun karışmasına neden olabilir). Bunu şöyle ifade edeyim, karada bir insanı veya bir atı nasıl ki sürekli tepesinden çekmiyorsanız, sualtı canlı ve nesneleri de herseferinde tepeden çekmeyin.



 

    

     Özet ve öneriler;  
  1) Dalış ekipmanlarınızı tekrar tekrar kontrol edin, suda rahatlığınız en önemlisi: Suda rahat hissetmeniz ve sualtında dengede, kontrollü olmak önemlidir. Ağırlıkları bel bölgesine eşit dağıtın. Maskenizin buğulu olmamasına, rahat su tahlisiyesi yapılabildiğine dikkat edin.
  2) En iyi kompozisyonu kurmaya çalışın: Konuyu çerçevenin içine doldurmaya ya da altın oran kuralına göre (resmi 9 parçaya ayırıp, çakışan 4 köşeden birine konuyu yerleştirme), ve balıkla veya konuyla aynı seviyede önden yandan çekmeye yahut balığın hafif alt kısmından yukarıya doğru çekmeye çalışın. Çekim için karada olduğu gibi aynı seviyeye veya konunun hafif altına doğru çekim yapmakta fayda vardır.  
   3) Işığı takip edin: Işığın su altında geliş biçimine ve yönüne özen gösterin, yani ışığı dikkatle izlemek önemlidir. Seçilen nesnedeki ışığın, hangi yönden gelerek seçtiğiniz nesneyle etkileştiğine dikkat ederek ve ters ışık, yan ışık ya da ön ışık etkilerini gözeterek çekim yapılmalıdır.  
  4) Sudaki renklerin değişimine dikkat: Su altı ile karada çekilen fotoğraflar arasındaki belirgin farklardan en dikkat edilmesi gerekeni renk konusudur. Işık su altındaki çekimlerimizde oldukça önemlidir, çünkü ışık derine indikçe azalır. Bu durum ise çektiğimiz fotoğrafların resim kalitesini önemli ölçüde etkiler. Çekim yapacağınız dalışlarınızın güneşin daha yoğun olduğu öğle saatlerine alınması daha uygundur. Sualtı manzaraları, su üstünde de olduğu gibi yalnızca doğal ışıkla çekilebilirler; ama güçlü emilim nedeniyle ışık genellikle zayıf olur. Yüzeyin bir metre altında bile, iki üç duraklık bir artırımla, fazla ışıklamak gerekebilir. Dolayısıyla flaş kullanımınız sınırlı veya olmayacağı hesabıyla olabildiğinizce günün en aydınlık saatlerinde çekim yapmaya özen gösterin.  
    5) Renk doygunluğu için kırmızı filter kullanabilirsiniz: Su altında doğal ışık kaynağı karada olduğu gibi yine güneştir. Ancak, güneş ışınlarının suyla etkileşmesi karada alışık olduğumuzdan farklıdır. Su altındaki doğal ışığın renk dengesi dağılımı da fotoğrafçı için oldukça ilginç ve zorlayıcıdır. Su, ışığı yalnızca soğurmakla kalmaz, ek olarak, farklı dalga boylarını farklı ölçüde emer. Kırmızı, düşük enerjili olduğundan en çabuk emilen renktir. Diğer renkler de sırayla soğurulur. Görünür bölgenin en yüksek enerjili olan mavi renginin, sulardaki egemenliğinin ana nedeni budur. Kabaca bir metre derinlikte çekilmiş fotoğrafların görüntüleri bile, belirgin bir şekilde maviye kayar. Kullanılacak her türlü filtrenin de söz konusu maviliği gidermeye pek katkısı olmaz. Sığ sularda kullanılacak kırmızı filtre, renklerin gelişmesine/doygunluğuna katkı yapabilir.  
   6) Yakın olabildiğince yakın çekim yapmaya özen gösterin: Suda istenmeyen maddelerin görüntüye girmeleri ilave bir sorundur. Bunlardan en yoğun olanı su içindeki minik organizmalar yani planktonlardır.  Bu sorunları aşmanın en kolay yolu, görüntülenecek nesneyle fotoğrafçı arasındaki uzaklığın olası en aza indirilerek, su miktarının azaltılması ve yakınlaştırıcı ya da geniş açılı objektif kullanılmasıdır. Yakınlaştırıcılar (makro mercek ya da büyütücü mercek) daha yakın odaklama için yeterli olurken, geniş açı objektifler daha büyük nesneleri görüntü karesine sığdırır. Yakınlaştırıcıların odaklamak için bir çerçeveye gerek duymaları gibi, geniş açı objektifler de bir bakaç olmaksızın kullanılmaları zordur. Geniş açı objektif kullanımını cazip kılan bir diğer unsur da, konuya yoğunlaşarak kolayca odak yapabilmektir. Çekeceğimiz objeye olabildiğince yakın ve su yüzeyine yakın olmamız ışık kontrolü ve su içindeki partiküllerin araya girmemesi için önemlidir. Bunun için konuya olabildiğince yaklaşın. Ölçü, normal çekim için 30 cm yaklaşın, makro çekim için ise bunun yarısı olan 15cm ve aşağısıdır. Unutmayın su, renk, kontrast ve netliği azaltır. 
   7) Flaş kullanmak size pek çok olumsuzluktan kurtarabilir: Her derinlikte gerçek ve canlı renklerde resimler çekmek istiyorsanız, ek ışık kaynağına veya kameranın flaşı dışında ayrıca daha güçlü flaş veya flaşlara ihtiyaç duyacaksınız. Eğer sualtı kabınız aynı zamanda harici flaşla çekim yapmaya imkan veriyorsa, flaş şu şekilde kullanın: TTL Flaş gerekse normal flaş modu kullanıp, flaşla çekim yaparken, flaşın konuya 45 derece açıyla bakmasına özen gösterin. Çünkü bu açı ile yapılan çekimlerde plankton patlaması, objeden ışığın yansıması veya objenin arkada kalan bölgesinin karanlık çıkması olabildiğince engellenir.  Tabi flaş veya güçlü harici ışık kaynaklarının kullanılması zorunlu kılan durumların başında derinlik gelmektedir. Özellikle 20 metreden sonra yeşil ve mavi dışında hiç bir renk seçilemez. Flaş ışığı renklerin olduğu gibi çıkmasında en önemli ekipmandır. Tabi renkleri tanımak için flaş patlatıp, görüntüye makineden bakmanıza gerek yok. Bunun için yanınızda güç bir fener bulundurmanız renkleri dolayısıyla nesneleri ve canlıları ayırt edebilmesinizde önemli katkı sağlayacaktır. 
   8) Diyafram değerleri ile oynayın: Görüntüyü oluşturan dokunun fotoğraf üzerinde her yerde aynı netlikte olmasını sağlamak için, yüksek diyafram rakamları ile çalışmak gerekir (diyafram f ile gösterilir ve Numara büyüdükçe diyafram, mercekten giren ışık miktarı kısılır, alan derinliği artar) 16 ile 22 diyafram değerini kullanmak iyi bir yol olabilir. Özellikle su altı makro çekimlerinde yapay ışık kaynağı (bir veya birden fazla flaş) kullanmak koşulu ile 16 ve üzeri diyafram değerleri kullanılabilir. F8 diyafram ve 1/100 enstantene hızı ortalama ışık koşullarında (hafif bulutlu ve öğleye yakın güneşli hava koşulunda) kullanılabilir; ama ışık daha parlak ise diyaframın daha fazla kısılması ör. F16 ve daha fazla, alan derinliği ve fotoğrafın netliğini rahatlatacaktır. Ancak ışık az ise veya siz fazla derine dalmış iseniz 10m ve üzerine. O zaman diyaframı açmaktan başka çareniz yoktur. 
    9) Düşük ışık koşullarında hareketli bir canlı çekerken, ya da akıntılı, dalgalı ortamlarda çekim hızına (enstantene) dikkat edin:  Çekim için en uygun zaman, güneş ışınlarının dik geldiği öğle saatleri. Hangi koşulda çekim yapılırsa yapılsın, ışık ölçümünün doğru yapılması görüntü kalitesinin belirleyicisidir. TTL (through the lens= objektifin içinden) ışık ölçümü en iyi yol olsa da, enstantene hızına çok dikkat edilmeli; seçilen yavaş film ya da yeterince uygun olmayan enstatene (shutter speed) hızı sonucu doğrudan etkiler. Örneğin, en açık diyaframda bile, düşük bir enstantene hızıyla yapılan bir çekimde, görüntü makine titremesi ya da nesnenin hareketi gibi nedenlerle netsizleşebilir. Durağan bir konu için genellikle 1/60 saniyelik enstantene hızı değeri yeterli olsa da, 1/125 saniyelik değer çok daha güvenle çalışma olanağı sağlar. Hareketli nesneler için, nesnenin hareket hızı gözetilerek daha yüksek enstantene hızı değerleri seçmek doğru olur.  
   10)  Parlak gün ışında düşük iso değerleriyle çekim yapın:  Işığın yoğun olduğunu ve sudaki görüşün açık olduğu ve çok da hareketli bir canlı çekmeyeceğiniz koşullarda ISO değeri en düşükte (50 ve 100 yahut daha aşağısı), film değeri en yüksek çözünürlükte, ya da film hassasiyeti düşük ayarda çekmeye özen gösterin. Yüksek iso değerleri yani 100 üzeri iso değerleri gren üretir. Zaten su ortamının kendisi partikül, tuz oranı vs nedenlerle doğal grene sahiptir. Suda temiz bir çekim için düşük isolu film ya da düşük iso değerli çekim yapmak gerekir. Buradaki sıkıntı bu ışık değerini sağlayacak ortamdır. Bulunduğunuz sudaki görüş açık ve ışıkda yeterli ise ne kadar düşük iso’lu çalışırsanız sualtı çekimde netlik o kadar iyi olacaktır.


Son Söz: İki bölüm halinde "cep telefonları ile sualtında çekim teknikleri" yazımı  burada sonlandırırken, okuyucularıma güvenli, bol görüntülü ve güzel dalışlar dilerim. Sevgi ve saygılarımla.

Oğuz Altun

www.oguzaltun.com

(not: yukarıdaki fotoğraflar "grafikler hariç"  ve video tarafımdan iphone ile Ege Denizi'nde çekilmiş olup, her hakkı saklıdır, resim ve videolar kullanılmadan önce tarafımdan izin alınmalıdır.)

Kaynak:



Bilim ve Teknik Dergisi; Sayı: 422 Ocak-2003