Cep telefonlarının kamera özelliklerini kullanarak sualtı çekim yapılmasına
ilişkin ilk yazımda, özetle malzemelerden ve bunları kullanım şekillerinden,
suda davranışlarımızdan ve malzemelerimizin güvenliğinden bahsetmiş ve suya
giriş aşamasına kadar gelmiştik. Bu yazımızda ise cep telefonlarımızı su altına
hazırlama, ışığın kullanımı, fotoğraf/video çekim tekniklerini anlatacağız.
Öncelikle cep telefonumuzdaki ayarlarımızı, karada iken yapmamızda fayda vardır. Bu ayarlar parlaklık/kontrast ile otomatik kilit ayarlarıdır.
Parlaklık/Kontrast Ayarı: Bu ayar, cep telefonumuzun “Ayarlar”
menüsünün altında “Parlaklık ve Duvar Kağıdı” başlığıdır. Bu başlığa
tıklandıktan sonra pil tasarrufu için seçilmiş olan otomatik parlaklık ayarını
devre dışı (off) bırakıyoruz. Ve bir üst sırada bulunan az parlaklıktan çok
parlaklığa giden çubuğu en sağa çekiyoruz. Yani makinemiz görüntüsü en parlak
şekile getiriyoruz. Neden? Su altıda ışık kırılmakta ve karada gördüğümüz
parlaklık suda çok daha az hissedilmektedir. Makinemizin parlaklığını sonsuza
getirerek sualtında makineden yansıyan
görüntüyü görünür kılıyoruz.
Otomatik Kilit Ayarı: Bu ayar da bir önceki
parlaklık ayarı gibi telefonlarda pil ömrünün uzatılması için konulmuş bir
ayardır. Otomatik kilit ayarı, “Ayarlar” menüsü içinde “Genel” başlığı altında
bulunan “Otomatik Kilit” seçeneğidir. Bu seçeneğe tıklıyoruz. Ve çıkan listeden
Asla olanını seçiyoruz. Böylece cep telefonumuz açık kaldığı sürece kendini
koruma moduna almayacağı gibi Kamera ekranımız da sürekli aktif halde bulunacaktır.
Bu ayarlardan çıkıp, “Kamera” seçeğini tıklayıp, makineyi kamera modunda aktif
halde bulunduruyoruz.
Ayarlarımızı yaptıktan sonra, cep telefonumuzu sualtı kabına yerleştiriyoruz. Su geçirmesine engel olan lastikleri silikonlayıp sualtı kabının kapağını kapatıyoruz. Kabın düğmenlerinin cep telefonunun fotoğraf makinası/video çekimi özelliklerini çalıştırıp çalıştırmadığını kortrol ediyoruz. Bunları tamamladıktan sonra bir önceki blog yazımızda anlattığımız sırayı takip ederek suya giriyoruz (maskenin hazırlığı, tişörtün giyimi, ağırlık kemerinin bağlanması, sualtı ve şamandıranın ele tutturulması/ oturtulması, paletlerin giyimi ve yüzümüz karaya bakacak şekilde suya girilmesi vs).
Artık çekim yapmaya geçebiliriz.
Çekim yaparken destek ve stabilizasyon, ışık kaynağı ve yönü bilgilerinin
önemli olduğunu hatırlatmak isterim.
Destek ve Stabilizasyon: Suya girdikten sonra yüzerliğimizi
kontrol etmeliyiz (bir önceki blogda ayrıntılı anlatılıyor), yüzerliliğimiz
tamam, ekipmanlarımız da yerli yerinde ise artık suda yavaşça süzülebiliriz. Suda
süzülüp, makinamız ışığı arkadan alırken (güneş sırtımızda) makinamızın görüntü
ekranının parlaklığını ve görüntüsünü kontrol etmeliyiz.
Eğer koruma kabınız (housing) SLR makineler (Single Lens Reflect, yani lensi
değişebilen makine) için üretilmişlerden değil ise üzerindeki kontrol düğmesi
sayısı oldukça sınırlı olacaktır. Bunlar fotoğraf/video çekim düğmesi,
fotoğraftan videoya, videodan fotoğrafa geçiş düğmesi, belki ilave olarak
çektiklerinizi izleyebilme, yani geri alım düğmesidir. Suya girdiğinizde,
sınırlı sayıdaki bu düğmenlerin dahi kullanımının o kadar da rahat olmadığına
şahit olacaksız. Dolayısıyla pratik şart.
Karada fotoğraf çekerken, eğer
ışık az ise bir yere dayanarak veya makineyi sabit bir yere bırakarak ya da
tripod/monopod destekli olarak fotoğraf çekeriz. Suda ise destek alabileceğiz alanlar
sınırlıdır zira suyun kaldırma kuvveti desteğe dayanmanızı imkansız kılar ve
kıyıya yakın çekim yapıyorsanız su akıntıları ve dalgalar sizin sabit kalmanızı
engeller. Bir de siz suda rahat bir yüzerliğe sahip değilseniz işiniz hepten
zordur. Yüzerlik için kurşun ağırlıklar size destek olabilir, kurşun
ağırlıkların kemere eşit dağıtılmasının önemli olduğunu hatırlatmak isterim (ben
4 kg ağırlıkla daldığımda ikisini öne ikisini de sırtıma gelecek şekilde dağıtırım).
Suya dalarken genelde
ciğerlerimizin kapasitesini zorlar ve biraz daha fazla nefes almaya çalışırız.
Bu dalış için olumsuz bir durumdur, zira aldığın hava sizin hacminizi
dolayısıyla batışını zorlaştırır. Bunun yerine nefes aldıktan sonra dalarken
aldığınız nefesin üçte birini yavaş yavaş suda boşaltın, merak etmeyin nefessiz
kalmazsınız, hatta tam kapasite aldığınız nefesten daha fazla suda kaldığınıza
şahit olacaksınız.
Işık Kaynağı, Yönü: Fotoğraf ışık olmadan yapılamayan bir
tekniktir. Dolayısıyla karada olduğu
gibi suda da ışığa ihtiyacımız olacaktır. Dikkat etmemiz gereken nokta ışığın
karada olduğundan çok daha fazla engelleme ve kırılma ile karşılaştığıdır. Fotoğraf
tekniği tabiri ile, daha fazla ışık alabilmek için (poz değeri kaybının
telafisi için) ya film duyarlılığını “asa/iso” artırmak ya da merceğin ışık
alma kapasitesini yükseltmek yani diyaframı (f ile gösterilir) açmak gerekir.
Örn. parlak bir gün ışığı altında karada 100 asa’da f: 5.6 ile çekim
yapıyorsak; suda ya 200 asa veya f:4 ile çekim yapmamız anlamına gelecektir.
Suda çekimde ışık şartları
zordur, yukarıda anlatıldığı şekilde bir yandan ışık şartlarını kontrol ederken
diğer yandan ışığın sıcaklığı ile su ve isodan kaynaklı gren üretme
kapasitesine de dikkat etmeniz gerekir.
Işığın yapısını bilmek karada çok
işimize yarar ama bu bilgi denizde daha çok işimize yarar: Işık, renk ve ton
farlılıklarından suyun derinliği, canlı yapısını ve yüzey şekillerini algılayabilir,
çekim hazırlıklarımızı bu bilgilere göre yapabiliriz. Bu noktada sudaki ışık
koşullarına ve ışığı nelerin etkilediğine bakmamızda fayda vardır. Bunun için
ışığın yapısı iki grup altında toplanabilir: renk sıcaklığı ve ışığın
kırılımı/emilimi.
odakled.com.tr |
Renk Sıcaklığı: Bir metal çubuğu ısıttığınızda renk kırmızıdan
maviye doğru bir yolculuk yapar. Mavi renke dönüştüğünde, enerji en fazladır ve
ışımanın şiddeti en fazladır. Güneşin dünyamızdaki etkisi de aynen böyledir:
Gün doğumunda kızıldan, öğleye doğru beyaza maviye öğleden sonra ise
maviden/beyazdan kırmızıya yolculuk olur. Nasıl ki ağırlığımızı gram ile
ölçürüyorsak, ışıma şiddeti ve sıcaklığını kelvin değeri ile ölçeriz. Algılayabildiğimiz
kelvin değerlerinin (K ile gösterilir) 1000K ile 10.000K arasındadır, Kelvin
rakamı arttıkça maviye/beyaza, rakam azaldıkça kırmızıya yaklaşırız. Örneğin
öğleye doğru güneş yaklaşık 5000 Kelvin; sabah ve akşam saatlerindeyse 4000
Kelvin’dir. Güneş ışığı 6000K değerindedir. Flaş ışığının rengi 5500K’dır.
Flaş sadece ışık kaynağı değil
aynı zamanda renk düzeltme faktörü olarak da kullanılır. Renk sıcaklığı ve poz
değerini en iyi pozometre denen aygıtlar kullarak yaparız. Tabi sualtında
pozometre kullanmamızın imkanı yok, dolasıyla makinemizin verdiği poz
değerlerine güvenmek durumundayız.
Işık Kırılımı ve Emilimi: Gün ışığı deniz yüzeyine üstüne düştüğünde
iki şey olur, birincisi ışık, hava ve su yoğunluğu farkından dolayı kırılır.
İkincisi ise ışık farklı renk boylarına göre ayrışır ve su tarafından değişik
derinliklerde emilir.
www.adkld.com |
Işık suya çarptığında, su
molekülleri vasıtasıyla hafifçe yayılır fakat asıl olarak suyun kendi karışımında
bulunan kum, tuz ve mineraller ile yayılır. Ve ışık bir parçacıktan diğer parpaçacığa
enerjisi tükenene kadar sıçramaya devam eder. Güneş ışınlarının direk olarak
suya girişlerini azaltır. Işığın suda yayılması görüşü sınırlar. 30 metre
derinlikte gölgeler kaybolur. Mesafenin etkilenmesine ek olarak ışığın
kırılması nesnelerin su altında büyük görülmesinin de sebebi budur. Genellikle
bu büyüme faktörü yaklaşık %25 dir. Dalgıçların ve su altında fotoğraf/video
çekenlerin şekil ve mesafenin ölçüsünde meydana gelen bu değişiklikleri
dengelemeyi öğrenmeleri gerekir. Basitçe şöyle hesap edilebilir, suda
gördüğünüz 75cm olarak algıladığınız uzaklık aslında 1 metredir; 10 cm uzaklık
12.5 cm’dir. Renkler bakımından kırılmaya baktığımızda, kırmızının dalga boyu
daha büyük ve en çok kırılan renk olduğu görülmektedir. Mavi ve mor en kısa
dalga boyuna sahiptir ve en az kırılıma sahiptir.
Bütün renklerin spektrumu
(bileşimi) beyaz ışığı oluşturur. Bu renkler; kırmızı, turuncu, sarı, yeşil,
mavi, çivit mavi ve mordur. Işık suya girdiğinde farklı derinliklerde, renk
boylarına göre emilir. Henüz emilmeyen renk ise yansır. Örneğin mavi görünen
bir nesneye baktığımızda, bu nesneden yansıyan spektrumun mavi ışığını görürüz.
Bu nesnedeki diğer bütün renkler emilmiştir sadece mavi yansır. Bunun denizdeki
ifadesi şudur kırmızı ışık deniz yüzeyinden kırılır kırılmaz emilir. Yani ilk
kaybolan renk kırmızıdır. Yaklaşık 4.5 metreden sonra kırmızı kaybolmaya
başlar. Örneğin dalgıcın kullandığı parlak kırmızı dalış tüpü bu metrelerde donuk
koyu kahverengi renkte görülür. 9 metreden sonra turuncu, 18 metreden sonra sarı
kaybolur. 18 metreden sonra dalgıcın sarı tüpü yeşil görünmeye başlar 30
metreden sonra tüp ve dalgıç dahil herşey mavileşir. Güneş ışığı deniz yüzeyi
üstüne düştüğünde, su tarafından en kolay yansıtılan renk mavidir ve bu da
denizin mavi renkte görülmesini sağlar.
Deniz suyu molekülleri aynen
atmosferde olduğu gibi bu ışığın dağılımındaki kırmızı tarafındakileri emerler
mor tarafındakileri yansıtırlar. Suyun rengi sadece renklerin farklı ısı
boylarından değil aynı zamanda suyun sıcaklığı, derinliği, içinde yaşayan
canlılar, dip tabiatı, tuz oranınında etkilenir. Güneş ışığının neredeyse
yarısı suyun bir metre derinliğinde soğurulmuş olur. On metreye gelindiğinde
ise ışığın sadece onda birinin bu derinliğe ulaşabildiği görülür.
Karadaki yaşam gibi denizdeki
yaşam da yeşil bitkilerin fotosentez yapabilmelerine bağlıdır. Bu bitkiler su
içinde bile olsalar klorofil üretirler. Klorofil de en çok kırmızı ve maviyi
emerken yeşil rengi yansıtır. Bu nedenle deniz ve göllerde kıyıya yakın yerler
yeşil görünür. Deniz suyunun rengi ve berraklığı ısıdan da etkilenir. Tropik su
kıyılarının cam göbeği rengi, dipteki kum tabakasının sarı renginin, sıcak suyun
berrak mavi rengiyle karışması sonucunda oluşur. Deniz suyu ortalama olarak bir
litresinde 35 gram tuz içerir. Kutup bölgeleri ve kapalı denizlerdeki ırmak
ağızlarının yakınları bir yana bırakılırsa bu oran dünya genelinde büyük bir
farklılık göstermez. Buna rağmen güneş ışığına bağlı olarak buharlaşma
nedeniyle sıcak denizler biraz daha tuzludurlar. Ancak bu denizlerin daha mavi
görünmelerinin ana sebebi tuz oranı değil sıcak olmalarıdır. Kızıl rengi Kızıl
deniz de kırmızı renkli yosunlardan alır.
Teorik bilgiye fazla boğulduk
ancak bu bilgilerin çekim kalitemiz ve dalış güvenliğimizle doğrudan ilgisi
vardır.
Sualtında takip ve canlılarla iletişim: Suya girdikten sonra başka
bir dünyaya adım attığımız hissine kapılırız. Karaya nazaran denizde herşey
farklıdır, hatta biz bile farklıyızdır. Sualtında biz yokuz da, orayı sinema
ekranından izliyor gibi duyguya kapılırız. Hareketlerimiz aheste, çevremiz
gizem doludur. Böyle bir ortamda aklımızdan hiç çıkarmamız gereken nokta bizim
orada misafir olduğumuzdur.
Sualtında elimizden geldiğince az
müdahalede bulunmamız gerekiyor. Bir yeri tutarken, palet vururken denizin
dibine zarar vermemeye özen göstermeliyiz. Su altındaki ahengi bozmamalıyız ve
denizin bize sundukları dışında hiçbir şeye dokunmamalıyız. Midye, salyangoz
kabukları dahil. Zira midye kabukları bir ahtapodun yuvasının kamujlajı olabilir;
salyangoz kabuğu boş bile olsa, kiralık ev misali yeni bir salyangozun yuvası
olabilir.
Suda bir canlı gördüğümüzde, ona
yavaşça yaklaşmalıyız, eğer canlı kaçıyorsa peşini bırakmalıyız. Ama tahammülü
yaklaşıma izin verdiğini hissettiğimizde usul usul yaklaşmalı, güvenini
kazanmalı en son çekimini yapmalıyız. Karada olduğu gibi suda da ahtopot gibi kafadan
bacaklılar yuvalarını koruma, bu koruma kapsamında size şaşırtma davranışı
sergileyebilirler. Bu davranışları size tahammüleri var olduğu şekilde
algılamamalıyız. O balığı o canlıyı yuvasında asla rahatsız etmemeliyiz. Hele
takip edip, ürkütüp hayvanı canından bezdirmemeliyiz. Özellike ahtopodlar
meraklı canlılardır, dostça yaklaşırsanız size geldiğini göreceksiniz. Hatta dostça yaklaştığınızda
balıkların bile sizinle iletişime geçtiğini farkedeceksiniz. Buna denizlerde
hatta göllerde defalarca şahit oldum. Bu şahitliğim nedeniyledir ki zıpkınla
avcılığı bile vahşi bulurum, zira sualtında balıklar dahil canlıların büyük
kısmı sizden kaçmazlar.
Sualtında
kompozisyon oluşturma: Sualtı, yeryüzü şekilleri, ışığın kırılması ve
yansıması nedeniyle masal dünyası görüntüsündedir. Ve herşeyin görüntüsünü alma
telaşına kapılırız. Ama dikkat, gördüğümüz görüntü sudaki ışık koşulları farkı ve
sudaki partiküller nedeniyle ekranımızı aynı şekilde yansımaz. Yeryüzü
şekillerini kapsayacak bir kompoziyon oluşturmak istiyorsak (örn. Küçük tepecikler,
mağra ağızları hatta gemi tekne batıklarıyla) suyun berraklığının ve görüş
mesafesinin fazla olmasına dikkat etmeliyiz. Çekeceğimiz görünütü içinde
renkleri de fark edilmesini istiyorsak, çekimlerin olabildiğince sığ sularda
yapılmasına gayret göstermeliyiz. Zira sualtı kompoziyonlarda flaş bile
kullansak etki alanı çok dardır (en fazla 1 metre). Bu nedenledir ki 30
metrenin altında çekilmiş batık görüntülerinin hepsi mavi ve mor renktedir.
Sazlık bitki örtüsü, kayalık, tümseklik bir alanı
çekmek istiyoruz. Çekmek istediğimiz ana konuyu kadrajımıza altın kurala göre
(örn. çerçevenin 2/3’ne) sığdırıyoruz ve ışık (güneş) arkamızda ve konumuzu
doğrudan aydınlatır şekilde çekimimizi yapıyoruz. Eğer konumuz bir balık,
yumuşakça, kafadan veya eklem bacaklı vs ise ve de ışık kaynağımız da tek güneşse;
yine güneşi arkamıza alıp, ama konunun ışık almasını engellemeyecek şekilde
konuyla aynı göz seviyesinde veya konunun biraz altında çekimizi yapıyoruz.
Konuya daha fazla yaklaşarak makro fotoğraf çekme
istiyorsak, mesafemizin 15 santimden kısa olacağı hesaba katmamız gerekiyor.
Konuya fazla yaklaşırsanız (5cmden az) görüntü bulanık yani net çıkmayacaktır.
15 cmden fazla uzaklaşırsanız bu seferde detayları kaybebilirsiniz. Bunun için yeterli
pratik yaparsanız bir süre sonra net makrolar çektiğiniz farkedeceksiniz. Eğer makrolarımı
garantiye alayım diyorsanız bunun için hazır bir mesafe ölçer (bakaç)
kullabilirsiniz (makine objekfine denk gelecek şekilde ayakları 8-10 cm
boylarında plastikten 4 bacak). Sualtı makro fotoğrafları genelde yapay ışık
kaynakları ile çekilir ve birden fazla ışık kaynağı kullanılır (gölgeleri yok
etmek için).
Çekim yaparken (makro dahil), konuyu tepeden
çekmemeye özen gösterin (ışık
sualtına doğru azalır ve arka plan ile konunun karışmasına neden olabilir).
Bunu şöyle ifade edeyim, karada bir insanı veya bir atı nasıl ki sürekli tepesinden
çekmiyorsanız, sualtı canlı ve nesneleri de herseferinde tepeden çekmeyin.
Özet ve öneriler;
1) Dalış ekipmanlarınızı tekrar tekrar kontrol
edin, suda rahatlığınız en önemlisi: Suda rahat hissetmeniz ve
sualtında dengede, kontrollü olmak önemlidir. Ağırlıkları bel bölgesine eşit
dağıtın. Maskenizin buğulu olmamasına, rahat su tahlisiyesi yapılabildiğine
dikkat edin.
2) En
iyi kompozisyonu kurmaya çalışın: Konuyu çerçevenin içine doldurmaya ya da altın oran kuralına göre (resmi 9
parçaya ayırıp, çakışan 4 köşeden birine konuyu yerleştirme), ve balıkla veya
konuyla aynı seviyede önden yandan çekmeye yahut balığın hafif alt kısmından
yukarıya doğru çekmeye çalışın. Çekim için karada olduğu gibi aynı
seviyeye veya konunun hafif altına doğru çekim yapmakta fayda vardır.
3) Işığı takip edin: Işığın su altında
geliş biçimine ve yönüne özen gösterin, yani ışığı dikkatle izlemek önemlidir.
Seçilen nesnedeki ışığın, hangi yönden gelerek seçtiğiniz nesneyle
etkileştiğine dikkat ederek ve ters ışık, yan ışık ya da ön ışık etkilerini
gözeterek çekim yapılmalıdır.
4) Sudaki renklerin değişimine
dikkat: Su altı ile karada çekilen fotoğraflar arasındaki belirgin
farklardan en dikkat edilmesi gerekeni renk konusudur. Işık su altındaki
çekimlerimizde oldukça önemlidir, çünkü ışık derine indikçe azalır. Bu durum
ise çektiğimiz fotoğrafların resim kalitesini önemli ölçüde etkiler. Çekim
yapacağınız dalışlarınızın güneşin daha yoğun olduğu öğle saatlerine alınması
daha uygundur. Sualtı manzaraları, su üstünde de olduğu gibi yalnızca doğal
ışıkla çekilebilirler; ama güçlü emilim nedeniyle ışık genellikle zayıf olur.
Yüzeyin bir metre altında bile, iki üç duraklık bir artırımla, fazla ışıklamak
gerekebilir. Dolayısıyla flaş kullanımınız sınırlı veya olmayacağı hesabıyla
olabildiğinizce günün en aydınlık saatlerinde çekim yapmaya özen gösterin.
5) Renk doygunluğu için kırmızı filter
kullanabilirsiniz: Su altında doğal ışık kaynağı karada olduğu gibi
yine güneştir. Ancak, güneş ışınlarının suyla etkileşmesi karada alışık
olduğumuzdan farklıdır. Su altındaki doğal ışığın renk dengesi dağılımı da
fotoğrafçı için oldukça ilginç ve zorlayıcıdır. Su, ışığı yalnızca soğurmakla
kalmaz, ek olarak, farklı dalga boylarını farklı ölçüde emer. Kırmızı, düşük
enerjili olduğundan en çabuk emilen renktir. Diğer renkler de sırayla
soğurulur. Görünür bölgenin en yüksek enerjili olan mavi renginin, sulardaki
egemenliğinin ana nedeni budur. Kabaca bir metre derinlikte çekilmiş
fotoğrafların görüntüleri bile, belirgin bir şekilde maviye kayar. Kullanılacak
her türlü filtrenin de söz konusu maviliği gidermeye pek katkısı olmaz. Sığ
sularda kullanılacak kırmızı filtre, renklerin gelişmesine/doygunluğuna katkı
yapabilir.
6) Yakın olabildiğince yakın çekim yapmaya özen
gösterin: Suda istenmeyen maddelerin görüntüye girmeleri ilave bir
sorundur. Bunlardan en yoğun olanı su içindeki minik organizmalar yani
planktonlardır. Bu sorunları aşmanın en
kolay yolu, görüntülenecek nesneyle fotoğrafçı arasındaki uzaklığın olası en
aza indirilerek, su miktarının azaltılması ve yakınlaştırıcı ya da geniş açılı
objektif kullanılmasıdır. Yakınlaştırıcılar (makro mercek ya da büyütücü
mercek) daha yakın odaklama için yeterli olurken, geniş açı objektifler daha
büyük nesneleri görüntü karesine sığdırır. Yakınlaştırıcıların odaklamak için
bir çerçeveye gerek duymaları gibi, geniş açı objektifler de bir bakaç
olmaksızın kullanılmaları zordur. Geniş açı objektif kullanımını cazip kılan
bir diğer unsur da, konuya yoğunlaşarak kolayca odak yapabilmektir. Çekeceğimiz objeye olabildiğince yakın ve su yüzeyine yakın
olmamız ışık kontrolü ve su içindeki partiküllerin araya girmemesi için
önemlidir. Bunun için konuya
olabildiğince yaklaşın. Ölçü, normal çekim için 30 cm yaklaşın, makro çekim
için ise bunun yarısı olan 15cm ve aşağısıdır. Unutmayın su, renk, kontrast ve
netliği azaltır.
7) Flaş kullanmak size pek çok
olumsuzluktan kurtarabilir: Her derinlikte gerçek ve canlı renklerde
resimler çekmek istiyorsanız, ek ışık kaynağına veya kameranın flaşı dışında
ayrıca daha güçlü flaş veya flaşlara ihtiyaç duyacaksınız. Eğer sualtı
kabınız aynı zamanda harici flaşla çekim yapmaya imkan veriyorsa, flaş şu
şekilde kullanın: TTL Flaş gerekse normal flaş modu kullanıp, flaşla çekim
yaparken, flaşın konuya 45 derece açıyla bakmasına özen gösterin. Çünkü bu
açı ile yapılan çekimlerde plankton patlaması, objeden ışığın
yansıması veya objenin arkada kalan bölgesinin karanlık çıkması
olabildiğince engellenir. Tabi flaş veya güçlü harici ışık kaynaklarının
kullanılması zorunlu kılan durumların başında derinlik gelmektedir. Özellikle
20 metreden sonra yeşil ve mavi dışında hiç bir renk seçilemez. Flaş ışığı
renklerin olduğu gibi çıkmasında en önemli ekipmandır. Tabi renkleri tanımak
için flaş patlatıp, görüntüye makineden bakmanıza gerek yok. Bunun için
yanınızda güç bir fener bulundurmanız renkleri dolayısıyla nesneleri ve
canlıları ayırt edebilmesinizde önemli katkı sağlayacaktır.
8) Diyafram değerleri ile oynayın:
Görüntüyü oluşturan dokunun fotoğraf üzerinde her yerde aynı netlikte olmasını
sağlamak için, yüksek diyafram rakamları ile çalışmak gerekir (diyafram f ile
gösterilir ve Numara büyüdükçe diyafram, mercekten giren ışık miktarı kısılır,
alan derinliği artar) 16 ile 22 diyafram değerini kullanmak iyi bir yol
olabilir. Özellikle su altı makro çekimlerinde yapay ışık kaynağı (bir veya
birden fazla flaş) kullanmak koşulu ile 16 ve üzeri diyafram değerleri
kullanılabilir. F8 diyafram ve 1/100
enstantene hızı ortalama ışık koşullarında (hafif bulutlu ve öğleye yakın
güneşli hava koşulunda) kullanılabilir; ama ışık daha parlak ise diyaframın
daha fazla kısılması ör. F16 ve daha fazla, alan derinliği ve fotoğrafın
netliğini rahatlatacaktır. Ancak ışık az ise veya siz fazla derine dalmış
iseniz 10m ve üzerine. O zaman diyaframı açmaktan başka çareniz yoktur.
9) Düşük ışık koşullarında hareketli bir canlı
çekerken, ya da akıntılı, dalgalı ortamlarda çekim hızına (enstantene) dikkat
edin: Çekim için en uygun zaman,
güneş ışınlarının dik geldiği öğle saatleri. Hangi koşulda çekim yapılırsa
yapılsın, ışık ölçümünün doğru yapılması görüntü kalitesinin belirleyicisidir.
TTL (through the lens= objektifin içinden) ışık ölçümü en iyi yol olsa da,
enstantene hızına çok dikkat edilmeli; seçilen yavaş film ya da yeterince uygun
olmayan enstatene (shutter speed) hızı sonucu doğrudan etkiler. Örneğin, en
açık diyaframda bile, düşük bir enstantene hızıyla yapılan bir çekimde, görüntü
makine titremesi ya da nesnenin hareketi gibi nedenlerle netsizleşebilir.
Durağan bir konu için genellikle 1/60 saniyelik enstantene hızı değeri yeterli
olsa da, 1/125 saniyelik değer çok daha güvenle çalışma olanağı sağlar.
Hareketli nesneler için, nesnenin hareket hızı gözetilerek daha yüksek
enstantene hızı değerleri seçmek doğru olur.
10)
Parlak gün ışında düşük iso değerleriyle
çekim yapın: Işığın yoğun
olduğunu ve sudaki görüşün açık olduğu ve çok da hareketli bir canlı
çekmeyeceğiniz koşullarda ISO değeri
en düşükte (50 ve 100 yahut daha aşağısı), film değeri en yüksek çözünürlükte,
ya da film hassasiyeti düşük ayarda çekmeye özen gösterin. Yüksek iso değerleri
yani 100 üzeri iso değerleri gren üretir. Zaten su ortamının kendisi partikül,
tuz oranı vs nedenlerle doğal grene sahiptir. Suda temiz bir çekim için düşük
isolu film ya da düşük iso değerli çekim yapmak gerekir. Buradaki sıkıntı bu
ışık değerini sağlayacak ortamdır. Bulunduğunuz sudaki görüş açık ve ışıkda
yeterli ise ne kadar düşük iso’lu çalışırsanız sualtı çekimde netlik o kadar
iyi olacaktır.
Son Söz: İki bölüm halinde "cep telefonları ile sualtında çekim teknikleri" yazımı burada sonlandırırken, okuyucularıma güvenli, bol görüntülü ve güzel dalışlar dilerim. Sevgi ve saygılarımla.
Oğuz Altun
www.oguzaltun.com
(not:
yukarıdaki fotoğraflar "grafikler hariç" ve
video tarafımdan iphone ile Ege Denizi'nde çekilmiş olup, her hakkı
saklıdır, resim ve videolar kullanılmadan önce tarafımdan izin
alınmalıdır.)
Kaynak:
Bilim ve Teknik Dergisi; Sayı: 422 Ocak-2003